Türkiye, elektrik ihtiyacının 3’te 1’ini karşılayacak biyokütle potansiyeline sahip
Ege Üniversitesi Biyokütle Enerji Sistemleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (BESTMER) Müdürü Prof. Dr. Günnur Koçar, ülkemizdeki biyokütle potansiyeline ve BESTMER bünyesinde yapılan çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Koçar, “Ülkemizdeki biyokütle potansiyeli ele alındığında teorik olarak yıllık elektrik tüketiminin üçte birini karşılayabilecek oranda yüksek bir potansiyel karşımıza çıkabilmektedir” diye konuştu.

Türkiye, elektrik ihtiyacının 3’te 1’ini karşılayacak biyokütle potansiyeline sahip


Türkiye, elektrik ihtiyacının 3’te 1’ini karşılayacak biyokütle potansiyeline sahip

Ege Üniversitesi Biyokütle Enerji Sistemleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (BESTMER) Müdürü Prof. Dr. Günnur Koçar, ülkemizdeki biyokütle potansiyeline ve BESTMER bünyesinde yapılan çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Koçar, “Ülkemizdeki biyokütle potansiyeli ele alındığında teorik olarak yıllık elektrik tüketiminin üçte birini karşılayabilecek oranda yüksek bir potansiyel karşımıza çıkabilmektedir” diye konuştu.

Biyokütle enerjisinin aslında çok eskiden beri kullanılan ve bilinen bir kaynak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Koçar,  “Buna rağmen modern ve teknolojik olarak ileri sistemlerin kullanımı ne yazık ki, güneş ve rüzgâr sistemleri kadar henüz yaygın değildir. Tüm dünyada teknik ve ekonomik olarak yeterliliğini kabul ettirmiş olan biyokütle enerji sistemleri, ülkemizde bulunan zengin biyokütle potansiyeli ve çeşitliliğine, yeterli teknolojik alt yapıya rağmen, sayıca az tesisler dışında hayata geçirilememiştir. Ülkemizin mevcut biyokütle kapasitesinin değerlendirilmesinde öncelikle kurulu güç ve toplam üretilen enerji miktarlarının karşılaştırılmasının yanı sıra kaynak çeşitliliği ve biyokütle dönüşüm yöntemlerine göre bir ayırımın yapılması da son derece önemlidir. Bu açıdan son üç yıllık veriler incelendiğinde, kurulu kapasitenin yaklaşık yüzde 60 oranında değerlendirilebildiği göze çarpmaktadır. Bu durumun gerçekleşmesinde hammadde tedariki, yanlış sistem seçimi veya verimsiz işletme gibi unsurlar öne çıkmaktadır. Bu yüzden toplam biyokütle potansiyelimizin kullanımından ziyade, ilk önce mevcut sistemlerin daha verimli çalıştırılması önem arz etmektedir. Çünkü biyokütle sistemlerinin güneş ve rüzgâr üretim santrallerinden farkı 7/24 çalıştırılabilmesidir. Sadece hammadde tedarik zincirinin doğru planlanması ve sistemlerin yüksek verimle işletilmesi durumunda sürdürülebilir biyoenerji sistemlerinin faaliyeti mümkün olabilecektir” diye konuştu.

“Teorik olarak yıllık tüketimin 3’te 1’ini karşılıyor”

Prof. Dr. Koçar, “Kaynak çeşitliliği ve biyokütle dönüşüm yöntemleri açısından ise ülkemizde öncelikle hayvansal atıkların ve özellikle de, sığır ve kanatlı gübresi kullanımı ile doğalgaz benzeri bir gaz karışımının üretilebilmesine olanak sağlayan biyogaz potansiyelinin ele alınması önem arz etmektedir. Nitekim, 17 milyon sığır potansiyeli olduğu düşünüldüğünde (BEPA-2020),  bu yıllık olarak 120 milyon ton atık elde edilebileceği anlamına gelmektedir. Bu atıkların tamamının kullanıldığı varsayılırsa (pratikte asla mümkün değildir), yıllık yaklaşık olarak doğal gaz tüketimimizin yüzde 4’üne karşılık gelecek bir oranda biyogaz üretimi mümkün olabilecektir. Sadece tek bir atık türü ve bir çevrim yönteminden bile katma değeri yüksek bir enerji geri kazanımı ortaya çıkabilmektedir. Sığır atığı yanında kanatlı hayvan gübresi, hasat sonrası elde edilen tarımsal artıklar, yağlı tohumlu bitkiler, belediye atıkları, enerji ormancılığı ürünleri, orman artıkları ve atık su arıtma çamurları gibi diğer biyokütle kaynakları da göz önüne alındığında, teorik olarak, yıllık elektrik tüketiminin üçte birini karşılayabilecek oranda yüksek bir potansiyel karşımıza çıkabilmektedir. Buna ilaveten, biyogaz üretiminden sonra katma değeri yüksek bir diğer ürün olarak elde edilen fermente atıkların gübre yerine kullanımı söz konusudur ki bu da, ekolojik tarımın önünü açabilecek çok önemli bir seçenektir” dedi.

  “Araştırma Üniversitesi olma hedefinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz”

Merkezin çalışmalarına da değinen Prof. Dr. Koçar, “Üniversitemizde 2020 yılında uygulama ve araştırma merkezi olarak tüzel kimliğine kavuşan  BESTMER’in kuruluşu da, ülkemizde ve bölgemizdeki kullanılamayan ya da ilkel yöntemlerle değerlendirilen biyokütle enerji kaynaklarının yoğunluğu nedeniyle oluşan gereksinimden kaynaklanmıştır. Bu nedenle söz konusu kaynakların modern ve sistematik bir şekilde değerlendirilmesi, bu bağlamda gerekli teknolojik, ekonomik ve yönetsel düzenlemelerin tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmesi ilke olarak benimsenmiştir. BESTMER’in hayata geçirilmesi sürecinde yapılan değerlendirmeler, akademi, özel sektör, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçekleştirilen toplantılarla şekillendirilmiş ve merkezin yol haritası bu ilkeler ışığında belirlenmiştir. Özellikle merkezimizde gerçekleştirilen her bir faaliyetin ülkemiz ve üniversitemizin stratejik hedefleri doğrultusunda olması için azami gayret gösterilmektedir. Bunun içindir ki, ‘6550 Sayılı Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun’ kapsamında, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yeterlik değerlendirme sürecine tabi tutulması istenen Üniversitemiz bünyesindeki aday araştırma altyapıları arasında yer alan BESTMER, üniversitelerin ihtisaslaşmasına yönelik programların uygulanması kapsamında araştırma üniversitesi olma yolunda hızla ilerleyen Ege Üniversitesinin ana tematik araştırma alanları içerisinde olan ‘enerji’ araştırmaları ana başlığıyla paralel olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Üniversite bünyesinde yapılan araştırmalara ‘teknoloji olgunluk seviyesi’ açısından bakıldığında; temel prensiplerin gözlemlenmesinden (TRL1), prototipin çalışma koşullarına benzetilmiş ortamda denenmesine (TRL6) kadar olduğu görülmektedir. Merkezimizde, üniversite-sanayi işbirliğinde yürütmekte olduğumuz çalışmalarla bu seviyenin, prototipin gerçek imalat şartlarında geçerliliğinin kanıtlanmasına kadar (TRL9) yükseltilebilmesi, biyokütle enerji sistemlerine yönelik yerli teknolojinin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görülmektedir. Yine, ülkemiz ve bölgemiz sanayicilerinin araştırma geliştirme potansiyelini geliştirebilmek amacıyla AB, GEF, FAO gibi programlar kapsamında başlattığımız uluslararası destekli projeler ile bilgi ağı oluşturmaya yönelik faaliyetlerimiz, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından uluslararasılaşma stratejisi kapsamında seçilen pilot üniversitelerden birisi olan üniversitemiz açısından son derece önem taşımaktadır” diyerek sözlerini noktaladı. 


Tarih: 27.07.2020 10:49
Kaynak: Ege Ajans

Editör: Zeynep Genç Alpdoğan/[email protected]